Dinimiz İslâm

Din

Din: Akıl sahiplerini kendi arzu ve istekleriyle dünya ve âhirette saâdet ve selâmete ulaþtıran ilâhi bir nizamdır.

Allâhü Teâlâ hazretleri, ilk insan ve ilk peygamber Âdem (aleyhisselâm)'dan itibaren insanlara peygamberleri ile dinlerini bildirmiþ olup bu dinler esas itibarı ile İslâmdır. Bu ilahi dinlerin sonradan bozulup asılları kaybolduðu için Cenâb-ı Hakk, Peygamberimiz (a.s.) vasıtasiyle hakîki dinlerin en sonuncusu ve en mükemmeli olarak bu günkü İslâm dinini bildirmiþtir. İslâm dinine inanan kimseye müslüman denir. Biz de Elhamdülillah müslümanız.

Þerîat

Þerîmanasına geldiði gibi dinin, ibâdet ve muâmelelere ait hükümlerine de þerîat denir.at, din

Îman

Îman, Peygamber Efendimiz (s.a.v) in Hazret-i Allâh tarafından getirip teblið buyurduðu hususların tamamını kabul ve tasdik etmektir. İman, bu tasdikten ibarettir. Fakat kiþinin, hayatında ve ölümünde kendisine müslüman muâmelesi yapılması için kelime-i þehâdeti dili ile söyleyip kalbi ile tasdik etmesi þarttır.

İmanın þartları altıdır. Bu altı þart aþaðıda Arapça aslını ve tercümesini göreceðimiz Âmentü'de açıklanmıþtır.

„Âmentü billâhi ve melâaiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri ve bi'l-kaderi hayrihî ve þerrihî mine'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'lmevti hakkun eþhedü en lâa ilâhe illallâah ve eþhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.“

Mânâsı:

„Ben Allâhü Teâlâ'ya ve onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve þerrin Allâhü Teâlâ'nın yaratmasıyla olduðuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben þehâdet ederim ki, Allâhü Teâlâ'dan baþka ilâh yoktur. Ve yine þehâdet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve Peygamberidir.“

İmanın Þartları

  1. Allâhü Teâlâ'ya inanmak,
  2. Meleklerine inanmak,
  3. Kitaplarına inanmak,
  4. Peygamberlerine inanmak,
  5. Âhiret gününe inanmak,
  6. Kadere; hayır ve þerrin Allâh'tan olduðuna, öldükten sonra dirilmenin hak olduðuna inanmaktır.

İmanın bu altı þartından birini kabul etmeyen, hepsini inkâr etmiþ sayılır. Meselâ, imanın beþ þartını kabul edip, âhirete inanmayan kimse müslüman olamaz.

Allâhü Teâlâ'ya İman

Îmanın altı þartından birincisi, Allâhü Teâlâ'ya imân etmektir. Þöyle ki; Allâhü Teâlâ vardır. Onun zâtı, bütün kemâl sıfatları ile muttasıf (Yani, bütün güzelliklere eksiksiz olarak sahip), bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve uzaktır.

Hz. Allâh'ın sıfatları, sıfât-ı zâtiyye ve sıfât-ı sübûtiyye olmak üzere iki kısımdır.


 

Sıfât-ı Zâtiyye

Hz. Allâh'ın Sıfât-ı Zâtiyyesi 6'dır:

  1. Vücud: Var olmak.

  2. Kıdem: Evveli olmamak; ezelî olmak.

  3. Bekâ: Sonu olmamak; ebedî olmak.

  4. Vahdâniyet: Birlik. Zâtında ve sıfatlarında tek olup, ortaðı yoktur

  5. Muhâlefetün lilhavâdis: Sonradan olanlara hiç benzememek.

  6. Kıyam binefsihi: Var olmasında baþka bir þeye muhtaç olmamak.

Sıfât-ı Subûtiyye

Allâhü Teâlâ'nın Sıfât-ı Sübûtiyesi sekizdir:

  1. Hayat: Diri olmak. (Allâhü Teâlâ diridir ve dirilticidir.)

  2. İlim: Bilmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her þeyi, hattâ kalblerde gizlenen niyetleri dahi bilir.)

  3. Semi: İþitmesi olmak. (Allâhü Teâlâ her þeyi iþitir.)

  4. Basar: Görmesi olmak. (Allâhü Teâlâ; karanlık gecede, kara taþın üstünde, kara karıncanın yürüdüðünü görür ve ayaðının sesini iþitir.)

  5. İrâdet: Dilemesi olmak. (Yani irâde sahibidir ki, diler ve ne dilerse onu dilediði gibi yapar.)

  6. Kudret: Gücü her þeye yeter olmak. (Allâhü Teâlâ her þeye kaadirdir.)

  7. Kelâm: Konuþması olmak. (Allâhü Teâlâ'nın harf ve sese muhtaç olmadan söylemesi demektir.)

  8. Tekvîn: Yoktan var etmek, meydana getirmek, yaratmak.

Meleklere İman

Îmanın ikinci þartı meleklere inanmaktır.
Melekler nurdan yaratılmıþ, istedikleri sûret ve þekillere girebilen rûhânî ve latif varlıklardır.
Meleklerde erkeklik ve diþilik yoktur. Onlar, emrolundukları þeylerde Allâh'a isyan etmezler. Yorulup usanmazlar. Yemek, içmek gibi ihtiyaçları yoktur. Kimi gökte, kimi yerde, kimisi de Arþ'ta vazifelidirler. Sayılarını ancak Allâhü Teâlâ bilir. İçlerinden dört büyüðü meleklerin peygamberidir.

Dört Büyük Melek

  1. Cebrâil (a.s.): Cenâb-ı Hakk'ın kitaplarını peygamberlere getirmeye, yâni vahye memur, Allâh ile resülleri arasında bir vâsıtadır.

  2. Mîkâil (a.s.): Bir kısım hâdiselerin; Meselâ rüzgârların, yaðıþların, hubûbatın ve bitkilerin meydana getirilmesine memurdur.

  3. İsrâfil (a.s.): Sûrun üfürülmesi, kıyâmet gününün meydana gelmesi ve insanların kıyâmette tekrar dirilmeleri hususlarına memurdur.

  4. Azrâil (a.s.): Öleceklerin ruhlarını almaya memurdur.

Ayrıca her insanda, vazifeli 384 melâike vardır. Bunlardan, Kirâmen Kâtibîn ve Hafaza melekleri insan ne yaparsa onu yazmakla vazifelidirler.

Kitaplara İman

Îmanın üçüncü þartı kitaplara inanmaktır.

Cenâb-ı Hakk, kendi irâdelerini, emirlerini, nehiylerini, hikmetlerini kullarına bildirmek için zaman zaman peygamberlerine kitaplar indirmiþtir. Bu kitapların tamamına ilâhî kitaplar denir.

Cebrâil (a.s.) vâsıtası ile peygamberlere vahiy olarak gönderilen kitap ve suhufun (sayfaların) adedi 104'tür.

Suhuf (Sayfalar)

10 Suhuf, ÂDEM aleyhisselâm'a,
50 Suhuf, ÞİT aleyhisselâm'a,
30 Suhuf, İDRİS aleyhisselâm'a,
10 Suhuf, İBRAHİM aleyhisselâm'a, gönderilmiþtir ki, tamamı 100 sahifedir.

Kitaplar

  1. Tevrat, Mûsa aleyhisselâm'a,

  2. Zebur, Dâvud aleyhisselâm'a,

  3. İncil, İsa aleyhisselâm'a,

  4. Kur'ân, Peygamberimiz MUHAMMED Aleyhisselâm'a, gelmiþtir. Kur'anın gelmesiyle ilk üçünün hükmü kaldırılmıþtır. Kur'an-ı kerim 114 sûre, 6666 âyettir. İki durak arasına bir âyet denir. Kur'an'ın bir harfi bile deðiþmemiþtir. Dünyadaki bütün Kur'an'lar aynıdır. Kur'an-ı Kerim kıyâmete kadar Allâh'ın himâyesinde olup deðiþmeyecektir.

    Peygamberlere İman

    Îmanın dördüncü þartı peygamberlere inanmaktır.

    Peygamberler, Cenâb-ı Hakk'ın, þerîatını, emirlerini, yasaklarını, haberlerini kullarına bildirmek için gönderdiði müstesna zatlardır. Peygamberler insanları, Allâh'a þirk koþmak ve puta tapmak gibi dalâletlerden kurtarmaya, inananları hem dünyada hem de âhirette saâdete erdirmeye vesiledirler. İnsanların akılları gerçek kurtuluþ yolunu bulmakta yetersiz olduðundan Hazreti Allâh, kullarının ebedî saadeti için peygamberler göndermiþtir. Peygamberler, Allâh tarafından mûcizelerle kuvvetlendirilmiþler; Allâh'ın izni ile bir çok hârikulâde yani eþi görülmemiþ ve olamaz diye bilinen þeyler, onların elinde kolayca olmuþtur.

    İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâm'dır. İþte bunun içindir ki, yaratılıþı itibariyle üstün bir varlık olan insanın, aslı, bazı yanlıþ düþünenlerin iddiâ ettiði gibi maymun deðil; yine insandır. Esasen “İnsanın aslı maymundur” diyenlerin bu bâtıl iddiâsını asrımızın inkiþaf eden ilmi ve fenni de kökünden çürütmüþtür. Hiç þüphesiz bilinmelidir ki, bizim aslımız maymun deðil; Cennetten gelme, tertemiz, Hazreti Âdem ile Hazret-i Havvâ'dır.

    Peygamberlerin Sıfatları

    Peygamberler hakkında bilinmesi vâcip ve zarûri olan sıfatlar beþtir.

    1. Sıdk: Peygamberler doðrudurlar. Asla yalan söylemezler.

    2. Emânet: Emindirler. (Her hususta kendilerine inanılır.)

    3. Teblið: Hz. Allâh'ın emir ve yasaklarını hiç noksansız ve çekinmeden teblið ederler.

    4. Fetânet: Son derece zekîdirler.

    5. Ismet: Mâsumdurlar; günah iþlemekten uzaktırlar.

    Bizim Peygamberimizin diðer peygamberlerden ayrı beþ vasfı daha vardır:

    1. Bütün peygamberlerden efdâldir (Üstündür).

    2. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiþtir.

    3. Peygamberler silsilesinin son halkası (Hâtemü'l-Enbiyâ) yâni son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

    4. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiþtir.

    5. Þerîatı, kıyâmete kadar devam edecektir.

      Kur'an'da İsimleri Geçen Peygamberler

      Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimize kadar bir rivâyete göre 124 bin, diðer bir rivâyete göre ise 224 bin peygamber gelmiþtir. Bunlardan ancak 28 tanesinin isimleri Kur'ân-ı Kerim'de zikredilmiþtir. Kur'ân-ı Kerim'de adları geçen ve bilinmeleri vâcip olan peygamberlerin mübârek isimleri þunlardır:

      1. Âdem

      8. İsmâîl

      15. Hârûn

      22. Zekeriyya

      2. İdris

      9. İshâk

      16. Dâvûd

      23. Yahyâ

      3. Nûh

      10. Yâkûb

      17. Süleyman

      24. Îsâ

      4. Hûd

      11. Yûsüf

      18. Yûnus

      25. Üzeyr*

      5. Sâlih

      12. Eyyûp

      19. İlyas

      26. Lokman*

      6. İbrâhîm

      13. Þuayb

      20. Elyesa

      27. Zülkarneyn*

      7. Lût

      14. Mûsâ

      21. Zülkifl

      28. Hazret-i Muhammed. (Aleyhimüsselam)

      * Bu üç mübârek zâta evliya diyenler de vardır.

      Peygamberimiz

       

      Peygamberimizin Ecdâd-ı Âlîsi (Dedeleri)

      Peygamberimiz'in kendisinden itibaren, Hz. İsmâil'in sülalesinden olan Adnan'a kadar baba sülâlesi þöyledir:

      Hz.Muhammed, Abdullah, Abdülmuttalib, Hâþim, Abdimenaf, Kusayy, Kilab, Mürre, Kâab, Lüey, Gaalib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Meaad, Adnan.

      Peygamberimizin anne cihetinden sülâlesi:

      Hz. Muhammed, Amine, Vehb, Abdimenaf, Zühre, Kilâb.

      Peygamberlerin her hususta en üstün, en büyük olanı, þüphesiz bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem)'dır. Peygamberimizden evvel gönderilen peygamberlerden çoðu, belli bir topluluða, bir þehir veya köy halkına gönderilmiþtir. Peygamber Efendimiz ise bütün insanlıða, bütün mahlûkâta yani, onsekiz bin âlemin tamamına rahmet olarak gönderilmiþtir. Onun İnsanlıða nasıl ve ne büyük bir rahmet olduðunu anlamak için, dünyaya gelmezden evvelki insanlıðın haline bir bakmak lâzımdır:

      Bilindiði gibi, Fahr-i Âlem Efendimizin teþrifinden önce bütün dünyada her bakımdan kötülüklerin ve karıþık-lıkların hüküm sürdüðü bir fetret devri mevcuttu. O günün insanları her türlü bid'at ve sapıklık içinde âdeta yüzüyordu. İnsanlık, hak, adâlet ve medeniyetten uzak, korkunç bir vahþetin girdabına gömülmüþtü. Fuhuþ ve eþkiyalık, her türlü zulüm ve zorbalık almıþ yürümüþtü. Öyle ki, kimin kime gücü yetiyorsa o, diðerinin malına, canına, ırzına tecâvüz ediyor, elinde nesi varsa alıyordu. Hattâ bir kısım insanlar hurâfe ve bâtıl inançlarla hareket ederek kendi kız çocuklarını çukurlara gömüyor, öldürüyorlardı. Vahþet ve ahlâksızlıða öylesine dalmıþlardı ki; bir kadını birkaç erkek ortaklaþa alabiliyordu. Ayrıca kadının cemiyette hiç deðeri yoktu. Para ile alınıp satılabilen basit bir eþya muâmelesi görüyordu. İnsanlar, birbirlerine diþ bileyen düþman gruplar halinde kabilelere ayrılmıþ, kabileler arasında kan dâvâları almıþ yürümüþtü. İnsanlıðın bu halini Þair Mehmed Akif þu iki mısraında ne güzel tasvir ediyor:

      „Sırtlanları geçmiþti beþer yırtıcılıkta
      Diþsiz mi bir insan, onu kardeþleri yerdi “

      İþte böyle bir devirde Resûl-i Ekrem Efendimiz, (sallallâhü aleyhi ve sellem) Mekke-i Mükerreme'de, Milâdın 571'inci senesi Rebîulevvel ayının 12'inci gecesi sabaha karþı dünyayı þereflendirdiler.

      Peygamberlik silsilesinin son halkası olan Peygamberimizin, kırk yaþına girip daha kendisine nübüvvet ve þerîat verilmezden evvel bile, elinde bir çok hârikalar zuhur etmiþti. „Emrolunduðun gibi dosdoðru ol“ ilâhi emrine tam mânâsıyla uyduðu için, hayatının her kademesinde sadakat ve doðruluðun canlı bir örneði olmuþtur.

      O her türlü riyâ ve yalandan uzaktı. Devrinde kimse kimseye itimad edemez ve güvenemezken, herkes ona inanıyor, ona itimat ediyor, ihtilâfa düþtükleri meselelerde onun hakemliðine ve hükmüne râzı oluyorlardı.

      Onu inkâr eden düþmanları bile, onun sadâkat ve doðruluðunu, yalan ve riyâdan uzak olduðunu itiraf ederlerdi. onda gördükleri eþsiz ahlâk ve yüksek seciyeyi takdir eder, ona “ Muhammedü'l-Emin” (Emniyetli Muhammed) derlerdi.

      İþte, âlemlere rahmet Efendimiz, cihânın böylesine zulmetle dolu olduðu bir devirde gelmiþ, bâtıl inançları kaldırmıþ, iman ve İslâm nûru ile âlemi karanlıktan kurtarmıþ, insanlıða dünya ve âhiret saâdetinin anahtarlarını vererek, hakîki medeniyet yolunu göstermiþtir.

      Bugün, İslâm tarihini tarafsız þekilde tetkik eden birçok müsteþrik (doðu bilimcisi gayri müslim) bile, Peygamberimizin yüksek mertebesini, güzel ahlâkını ve insanlık için gerçekten rahmet ve en büyük kurtarıcı olduðunu kabul etmeye mecbur kalmıþ, ona hayranlık duymaktan kendilerini alamamıþlardır.

      Muhammed Esad tarafından tercüme edilen bir eserde meþhur İngiliz filozofu T. Karlayl þöyle diyor:

      „Hazret-i Muhammed (s.a.v.) riyâdan tamamen uzak olduðundan onu severim... Hazret-i Muhammed 'i tartacak, beþerde bir terâzi de yoktur. O, tartılmayacak kadar aðır ve büyüktür“

      İnsaf sahibi gayr-i müslimler, Peygamberimize bu derece hayranlık duyar, alâka ve muhabbet gösterirse, onun ümmeti olan bizlerin, ona nasıl bir sevgi ve hürmetle baðlanmamız gerektiðini düþünmek lâzımdır.

      Burada þunu da ilâve edelim ki, Peygamberimiz dün-yayı þereflendirdikten sonra, daha önce gelmiþ Peygamberlerin tasarrufları ve getirdikleri þerîatların hükmü kalmamıþtır. Hakkaniyet ve hükümranlık sadece bizim Peygamberimize âittir. Onun içindir ki, Peygamberimiz bir ara Hazret-i Ömer'in elinde mensuh Tevrat sahifelerini görünce ona âdeta çıkıþarak:

      “Siz de Yahûdi ve Hıristiyanlar gibi bana verilen nübüvetten, bana indirilen Kur'ân'dan þüphe ve tereddüt mü ediyorsunuz? Vallâhi, Tevrat kendine indirilen Mûsa Peygamber (þu anda) hayatta olsa idi, bana tâbi olmaktan baþka hiç bir kudreti olamazdı.” buyurarak bu gerçeði ifade etmiþlerdir.

      Binâenaleyh, bâtıl dinler ve bilhassa kesif hıristiyanlık propagandasına raðmen, iyi bilinmelidir ki, devrimizde ne İncil'in, ne Tevrat'ın hükmü vardır. Asrımızda ve kıyâmete kadar tasarruf ve hükümranlık, ancak bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ya aittir.

      Peygamberimizi İyi Tanıyalım

      Gerek dünya ve âhirette þerefli, faziletli ve iyi insan olabilmek; âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) iyi bilmek, iyi anlamak ve ona hakîki ümmet olmakla mümkündür. Bir insan, Peygamberimizi bilmedikten, tanımadıktan, sevmedikten sonra hiçbir þeyle þerefli ve faziletli olamaz.

      Peygamberimizin adı Muhammed, babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine'dir. Ana rahminde yedi aylık iken babası vefat etmiþtir. Milâdî 571 senesi Nisan ayının yirminci gecesine tesadüf eden, Rebîulevvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karþı Mekke'de doðmuþtur. Doðduðu zaman hiçbir çocuða benzemiyordu. Onda gözüken peygamberlik nûru, bakan gözleri kamaþtırıyordu.

      Dört yaþına kadar süt annesi Halîme'nin yanında kaldı. Sonra âilesine teslim edildi. Altı yaþında iken annesi Âmine vefat etti. Dedesi Abdü'l-Muttalib onu yanına aldı. Fakat annesinden iki sene sonra, sekiz yaþında iken de dedesi vefat etti. Bu defa da amcası Ebû Talib'in yanında kaldı.

      Peygamberimizin çocukluk ve gençlik zamanları, bekârlık-evlilik devirleri, hâsılı bütün hayatı hiç bir insana nasip olmayan fazilet ve kemâlât ile geçmiþtir.

      Yirmibeþ yaþında Hadicetü'l-Kübrâ vâlidemiz ile evlendi. Hiç bir zaman putlara tapmadı. Çocukluðundan beri onları hiç sevmezdi. Hazret-i İbrahim aleyhisselâm'ın dini üzere Allâh'a ibâdet ederdi. Zaman zaman Mekke'nin yanında bulunan Hira daðına gider, Allâh'ın kudret ve büyüklüðünü düþünürdü. Allâh'ın kendisine tâ ezelde ihsân ettiði aþk ile muhabbet denizine açılır, kalbinde yanan tevhid nurunun pırıltıları içinde Allâh'ı zikrederdi.

      Peygamberimiz yine bir gün, Hira maðarasında kendisine hâs lâhûti âleme dalmıþken, Cebrâîl aleyhisselâm Allâh'ın emri ile ona peygamberlik vazifesini bildirmeye geldi. İnsanlıðın kurtarıcısı, Allâh'ın sevgilisi Hazret-i Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e:

      “ - Oku!” dedi. Peygamberimiz:
      “ - Ne þey okuyayım? ” dedi. Cibrîl-i Emîn:
      “ - Oku!” diye tekrar etti. Hz. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Cibrîl-i Emîn, Peygamberimizi tutup mübârek göðsünü üç defa sıktı. Böylece Peygamberimize mânevî bir ameliyat tatbik edilmiþ oldu. Ve Peygamberimiz büyük bir mûcize olarak birden okumaya baþlayıverdi. Melek üçüncü emri verdi. Ve ilk olarak vahy olunan âyeti okudu. Âyetin yüksek meâli þu idi:
      “ - Seni yoktan var eden, tedrîcen terbiye edip büyüten, kemâle ulaþtıran Rabbi'nin ism-i þerîfi ile oku. O, insanı pıhtılaþmıþ kandan yarattı. Oku! O çok kerîm olan Rabbinin hakkı için ki, O, kalemle tâ'lim etti; insana bilmediðini öðretti.”

      Böylece Hazret-i Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'e Peygamberlik vazifesi verildi. Kur'ân-ı Kerîm, yirmi üç senede tamam oldu. Onüç sene insanları Mekke'de hak yola dâvet etti. Büyük meþakkatlar ve ızdıraplar çekti. Her þeye sabredip Allâh'ın varlıðını, birliðini yaymaya çalıþtı. Sonra Medîne-i Münevvere'ye hicret etti. On sene de orda peygamberlik vazifesini bütün gücü ile yerine getirmeye çalıþtı. İnsanlara insanlıðı öðretti, medeniyeti belletti. Karanlık gönülleri İslâm'ın nuru ile aydınlattı. Böylece vazifesini tamamladı. Altmıþ üç yaþında vefat etti. İnsanlık âlemine de hidâyet rehberi olan Kur'ân-ı Kerîm'i ve sünnet-i seniyyesini tavsiye ve emânet etti.

      Salât sana, selâm sana ey Allâh'ın Resûlü. Seni hakkı ile bilen ve öven âlemlerin Rabbı Allâhü Teâlâ'dır. Sen Rahmeten lil'âlemînsin. İns ü cinnin peygamberisin. Sen Hâtemü'l-Enbiyâ'sın. Sen “Levlâke Levlâk, lemâ halaktü'l-eflak” hitâb-ı izzetinin muhatabısın. Sen Muhammed Mustafa'sın (sallallâhü aleyhi ve sellem).

      Ashâb-ı Kirâm

    Ashab, Peygamber Efendimizi bir kere bile olsun iman gözüyle görüp, sohbetinde bulunan müslümanlardır. Ashâb'ın hepsi çok büyük derece sahibidirler. Çünkü onlar, Peygamberimizi gözleriyle görmüþ, en zor zamanlarda onun etrafında kenetlenip mallarıyla, canlarıyla İman ve İslâm'ın yayılması için cihâd etmiþler, büyük gayretler göstermiþlerdir. Böylece Peygamberimizin en büyük teveccühünü kazanmıþlardır. Hepsi de tepeden tırnaða adetâ nur hâline gelmiþlerdir.

    Ulvî dinimizin yayılmasında onlar önderlik etmiþlerdir. Bu devirde bir insan tek baþına bütün dünyayı fethetse, dünya dolusu altın tasadduk etse, yine de ashâbın en küçüðünün mertebesine eriþmesi mümkün deðildir. Biz müslümanlar, Ashâb-ı Kirâmın hepsini sevmek, saymak ve hepsine hürmet etmekle mükellefiz. Onların aralarında meydana gelen bazı ihtilaflârdan dolayı, hiç birinin aleyhinde tek kelime söyleyemeyiz. Zira onlar müctehiddir ve ictihadla hareket etmiþlerdir. Onlardan birinin aleyhinde konuþan insanın imanı zayıflar, dini çok büyük zarar görür. O insan inancını düzeltmedikçe aslâ kâmil bir mü'min olamaz.

    Ashab iki kısımdır:

    1. Muhacirîn,

    2. Ensâr.

    Muhacirîn, mallarını, mülklerini bırakarak Allâh rızâsı için Mekke'den Medîne'ye hicret eden Mekke'li müslümanlardır.

    Ensâr ise, Medîne'nin yerlisi olan müslümanlardır. Medîne'ye hicret eden müslüman kardeþlerine, Allâh rızâsı için bütün varlıklarıyla yardımda bulunmuþlardır. Her iki zümre de Allâh rızâsı için yaptıkları bu hareketlerinden dolayı çok büyük sevap ve derece kazanmıþlardır.

    Peygamberlerden sonra insanların en büyüðü Ashâb-ı Kirâm'dır. Ashâbın da en büyüðü sırasıyla Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali'dir. (Radıyallâhü anhüm).

    Âhiret Gününe İman

    İmanın beþinci þartı âhiret gününe inanmaktır.

    Sûr'un üflenmesi, bütün ölülerin dirilip kabirlerinden kalkması, amel defterlerinin kendilerine verilmesi ve mahþer meydanında toplanıp suâl ve hesaba çekilmesi ile mizan, þefâat, sırat, kevser, cennet ve cehennem gibi âhiret hayatına ait hususlara inanmaktır.

    Âhiret, bu dünyadan sonraki sonsuz hayattır. Allâhü Teâlâ, bu dünyayı ve bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıþtır. İsrafil Aleyhisselâmın birinci sûru üfürmesiyle kıyâmet kopup bütün canlılar ölecek, dünya ve dünya dıþındaki her þey parçalanıp yok olacaktır. İkinci sûrun üflenmesi ile de mahlûkât yeniden dirilerek hesap vermek için mahþer yerine toplanacaklardır. Mahþerde Allâh'ın huzurunda bütün yaratıklar yaptıklarından hesâba çekilecek, en ince teferruatına kadar hesap verecekler, haklı, haksızdan hakkını alacaktır. Hesap iþi bittikten sonra, iyiler Cennet'e, kötüler Cehennem'e girecektir. Cennet'e girecek olan insanların bir kısmı orada Cenâb-ı Hakk'ın cemâlini göreceklerdir. Âhirete inanmayan, Allâh'a ve peygambere da inanmamıþ olur.

    Ecel

    Ecel, İnsanın mukadder (Allâh tarafından yazılıp kararlaþmıþ) olan ömrünün nihâyetine denir. Ecel geldiði zaman, ne bir dakika ileri gider ne de bir dakika geri kalır. İnsan her ne sebeple ölürse ölsün, eceli ile ölmüþ olur.

    Kader ve Kazâya İman

    Îmanın altıncı þartı kadere inanmaktır.

    (Kader ve kaza meselesi bazan zor anlaþıldıðından, kolay kavrayabilmek için, önce insandaki irâde-i cüz'iyye'yi izah edelim.)

    İrâde-i Cüz'iyye

    İrâde-i cüz'iyye: Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiði mahdut bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zira insan, irâdesini hayra sarf ederse Mevlâ hayrı, þerre sarf ederse þerri yaratır. Bu itibarla insan, Cenneti de, Cehennemi de bu irâde ile kazanır. Evet, Hâlık (Yaratıcı) yalnız Cenâb-ı Hakk'tır. O dilemezse, o yaratmazsa hiç bir þey olmaz. Þu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalıþan, Mevlâ ise Hâlik yani yaratan'dır.

    İnsana verilen irâde-i cüz'iyye otomobilin direksiyonu gibidir . İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa gider. Bu sebeple, isyan içinde olan bir kimse, “Ben ne yapayım Allâh böyle dilemiþ, böyle yaratmıþ” deyip mes'uliyeti üzerinden atıp sıyrılamaz. Evet, Allâh dilemiþtir ama, kulun irâdesi ve çalıþması bu yolda olduðu için dilemiþtir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz'iyye yâni tercih hakkı olmasaydı, Cenâb-ı Hakk kuluna imtihan fırsatı vermemiþ, onu hayra veya þerre zorlamıþ olurdu. Halbuki Cenâb-ı Hakk kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezalandırmaktan münezzehtir.

    Bâzı kimseler, “Ezelde bâzılarının rûhu secde etmiþ, bâzılarının etmemiþ; iþte ezelde rûhu secde etmeyenler kâfir gider.” derler. Aslâ böyle bir þey yoktur. Bu iddiâ insanın itikadını kökünden sarsar. Ezel itiraz yeri deðildir. Orada isteyerek veya istemeyerek herkes secde etti. Cenâb-ı Hakk, ruhları imtihana çekerek, “Elestü birabbiküm (Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?)” diye sorduðunda bütün ruhlar istisnâsız olarak, “Belâ (Evet Rabbimizsin Yârabbi)” diye ahid verdiler.

    Yine bâzı yanlıþ düþünenler diyorlar ki: “Sen ne yaparsan yap, Allâh dilediðine hidâyeti dilediðine dalâleti halkeder.” Bu düþünce de aslâ doðru deðildir. Bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi çokları yanlıþ tefsir ve izah ediyor. Üstâzım, Hocam Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi: “Allâh, hidâyeti isteyip, hidâyeti dileyenlere hidâyeti; dalâleti isteyip, dalâleti dileyenlere de dalâleti halkeder” diye tefsir ve izah ederlerdi.

    Ayrıca bu mevzuu izah ederken derlerdi ki: “Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye zât ve þahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiþ; (İman elbisesi, itâat elbisesi, nur elbisesi) þu elbiseleri giyenler cennetliktir denilmiþ; ayrıca küfür, isyân, zulmet elbiseleri biçilmiþ, bunları giyenler de Cehennemliktir denilmiþtir. Kul, irâde-i cüz'iyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamâmen serbest bırakılmıþtır. Binâenaleyh, insan irâde-i cüz'iyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider.”

    Kul bütün fiillerinden kendisi mes'ul olduðuna göre artık kula lâzım gelen isyan etmek deðil, mukadderâta boyun eðmek ve baþa gelene râzı olmaktır. Bununla beraber görünür görünmez belâlardan bizi koruması ve ömrümüzü sıhhat ve âfiyet içinde geçirmemiz için Cenâb-ı Hakk'a yalvarmak da üzerimize düþen mühim bir vazifedir. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i þerîflerinde, "Sadaka vermek belayı defeder, ömrü uzatır" buyurmuþlardır.


    Kader

    Kader, ezelden ebede kadar hayır ve þer (iyi kötü) meydana gelecek bütün hâdiseler hakkında Cenâb-ı Hakk'ın kendi ilmi icabı bilip takdir buyurmasıdır.

    Kazâ

    Kazâ, Cenâb-ı Hakk'ın ezelde takdir buyurduðu hâdiselerin, zamanı gelince ilim ve irâdesine uygun olarak meydana gelmesidir.

    Rızık Mes'elesi

    Rızık, Allâhü Teâlâ'nın, hayat sahiplerine gıdalan-maları için verdiði ve onların da yediði þeylerdir. Lâkin insan kendi öz irâdesi ile rızkını helâl veya haram yollardan kendisi seçer ve Allâhü Teâlâ da o yoldan verir. İþte bunun için, rızkını helâlden talep etmeyip haram yiyenler irâde ve ihtiyarlarını kötüye kullandıklarından kendileri mes'uldürler.

    Rızka deðil, Rezzak'a yani rızkı verene baðlanmak lâzımdır. Her canlının rızkını veren Rezzak-ı Âlem olan Hz. Allâh'dır. Ona inanmak ondan istemek gerekir. Zira, onun hazinesi büyüktür, sonsuzdur. Ona hakîki bir imanla baðlananlar sıkıntı çekmezler. Fakat, Rezzâk olan Allâh'ı unutup da rızka baðlı kalanlar çok sıkıntı çekerler ve hüsrandan kurtulamazlar.

    Tevekkül

    Tevekkül, maksada eriþmek için, maddî ve mânevî sebeplerin hepsini yerine getirdikten sonra, neticesini Allâh'dan beklemektir. Kiþi þâyet beklediðine ulaþamazsa, üzülmemeli; "Hakkımda belki bu daha hayırlıdır" diyerek, kaderine râzı olmalıdır. Çünkü, Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk, "Siz birþeyi seversiniz, onun için çalıþır ve onu elde etmek istersiniz, fakat bilmezsiniz ki, onun sonunda sizin için þer vardır. Yine siz birþeyi sevmezsiniz, hoþunuza gitmez ve istemezsiniz, fakat bilmezsiniz ki, sizin için onun sonunda hayır vardır" buyuruyor.

    Þiir

    Açılır bahtımız bir gün hemen battıkça batmaz ya
    Sebepler halk eder Hâlik, kerem bâbın kapatmaz ya.
    Benim Hakk'a münacâtım deðildir rızk için hâþâ
    Hüdâ Rezzâk-ı âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya.

    Erzurumlu İbrahim Hakkı

    Fihriste dön

    İmanın Devamının Þartları

    Dünyada insan için birinci derecede lüzumlu olan imandır. Her insan iman etmek ve bu imanı âhirete götürmekle mükelleftir. Bunun için de, bütün müminlerin aþaðıdaki hususlara dikkat etmesi lâzımdır:

    1. Gaybe inanmak. Gayb, beþ duyu ile anlaþılamayan þeylerdir. Allâh, melek, Cennet, Cehennem ve cin gibi.

    2. Helâlin helâl olduðuna inanmak. Yâni helâl þeylere haram dememek.

    3. Haramın haram olduðuna inanmak. Yâni haram olan þeylere helâl dememek. Meselâ: Bira dahil alkollü içkilere, faize ve diðer haram olan þeylere helâl dememek.

    4. Dâima Allâh'dan korkmak.

    5. Mukaddesâta (İslam'ın mukaddes saydıðı þeylere) hürmetkâr olup hafife almaktan kaçınmak.

    6. Allâh'ın rahmetinden ümidini kesmemek.

    7. Kâfiri kâfir bilmek, mü'mini mü'min bilmek. Meselâ: Bir kimse, sözle, yazıyla veya fiilen din düþmanlıðı yapan birine müslüman dese dinden çıkar.
      Ayrıca, dine hizmet eden ve dini yaymaya çalıþan iman sahiplerine de kâfir diyen, yine dinden çıkmıþ olur.

    8. Allâh'a mekân izâfe etmemek. Meselâ, Allâh göktedir demek insanı dinden çıkarır.

    9. Kur'ân'a þüphesiz inanmak. Meselâ, Kur'anın eksik veya fazla olduðunu söylemek, Cebrâil hata etti demek, insanı dinden çıkarır.

    Îmanın Koruyucu Kaleleri

    Îman, mü'minin kalbinde Allâh'ın yaktıðı bir meþ'ale, bir nurdur. Bunun koruyucu kaleleri, çerçevesi, surları ise, aþaðıdaki þekilde görüleceði gibi farzlar, vâcibler, sünnetler, müstehablar, mendublar ve nâfilelerdir.

    Îman, bu ibâdetlerle çerçevelenip kale içine alınarak korunur. İmanı koruyan bu kaleleri yıkanlar yani, farzları, vâcibleri, sünnetleri terk edenler, imanlarını kolay kolay muhafaza edemezler.

    Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mendûb ve nafilelerin târifleri ilerideki sayfalarda gelecektir.

    Müslümanın Dikkatle Kaçınması Gereken Hususlar

    1. Ehl-i Sünnete uymayan bozuk i'tikatlar,

    2. Ameli terk etmek,

    3. Niyette ve iþlerinde doðruluktan ayrılmak,

    4. Günahta israr etmek,

    5. İslâm ni'metine þükrü terk etmek,

    6. Îmansız gitmekten korkmamak,

    7. Baþkalarına zulmetmek,

    8. Sünnet üzere okunan ezana icâbet etmemek,

    9. Dine aykırı olmayan yerlerde, Anne ve babasına âsi olmak,

    10. Çok yemin etmek.

    11. Namazı hafife almak, tadîl-i erkânı terk etmek,

    12. Haram olan içkileri içmek,

    13. Müslümanlara eziyet vermek,

    14. Velî olmadıðı halde velilik iddiasında bulunmak,

    15. Günahını unutmak,

    16. Kendini beðenmek, kendisini çok âlim görmek,

    17. Koðuculuk ve gıybet etmek,

    18. Mümin kardeþine hased etmek, çekememek,

    19. Ülü'l-emre itaat etmemek,

    20. Bir adama, tecrübe etmeden, iyi veya kötüdür diye peþin hükümde bulunmak,

    21. Yalan söylemek,

    22. Dîni öðrenmekten kaçınmak,

    23. Erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemeye çalıþması,

    24. Din düþmanlarına sevgi beslemek,

    25. Hakîki din âlimlerine düþman olmak.


    Edille-i Þer'iyye

    Edille-i þer'iyye, dînî ve þer'î hükümlerin çıkarıldıðı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür:

    1. Kitap: Kur'an-ı Kerîm.

    2. Sünnet: Peygamberimizin mübârek sözleri, iþle-dikleri ve baþkaları tarafından yapılan iþlerde o iþi tasvip mâhiyetindeki sükûtlarıdır.

    3. İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.

    4. Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete, aynı sebebe ve aynı hikmete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de isbat etmekten ibârettir.

    İctihad: Þer'î hükmü, þer'î delîlinden çıkarma hususunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir.

    Müctehid: Herhangi bir þer'î hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i þeriflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Müctehid olabilmek için, bütün islâmî ilimlere vakıf olduktan sonra mevhibe-i ilâhî (Allâh vergisi) olan ledünnî ilme de mazhar olmak lâzımdır.

    İlmin Yolları ve Bilgi Vasıtalarımız

    İlmin yolları üçtür.

    1. Hâvass-ı selîme: Görme, iþitme, tatma, dokunma ve koklama isimlerini verdiðimiz beþ duygu.

    2. Haber-i sâdık: Doðru haberdir ki, iki kısımdır:
      a) Peygamberlerin verdiði haber,
      b) Yalanda birleþmeleri mümkün olmayan bir topluluðun verdiði haber.

    3. Akıl.

      Mezhebler

      Mezheb

      Mezheb, büyük din müctehidlerinin edille-i þer'iyye'den çıkardıkları mes'eleler ve hükümler topluluðudur.

      Mezheb iki kısımdır:

      1. İ'tikadda mezhep,

      2. Amelde mezhep.

      İ'tikadda hak mezheb, Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebi'dir. Bu da Peygamber Efendimizin ve Ashâbının i'tikad (inanç) ve ameli üzere olanların mezhebidir.

      Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebinin i'tikatta imamları:

      1. İmam Ebû Mansûr Mâtüridî

      2. İmam Ebü'l Hasen Eþ'ârî.

      Biz Müslüman Türkler'in umûmiyetle İ'tikatta imamı, İmam Ebû Mansûr Mâturidî hazretleridir.

      İmam Ebû Mansûr Muhammed Mâturidî, hicrî 280 (M.894) tarihinde Türkistan'da, Semerkant þehrinin Mâturid köyünde doðmuþ ve 333 (M.945) tarihinde Semerkant'ta vefat etmiþtir.

      İmam Eþ'arî hazretleri H. 260 (M.873) tarihinde Basra'da doðmuþ, 324 (M.936) da Baðdat'ta vefat etmiþtir.

      Amelde Hak Mezhebler

      Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in amelde mezhebi dörttür:

      1. Hanefî Mezhebi: İmamı, İmâm-ı Â'zam Ebû Hanife'dir. Adı Nu'man, babasının adı Sâbit'tir. Hicrî 80 (M.699) tarihinde Kûfe'de doðmuþ, 150 (M.767) tarihinde Baðdat'ta vefat etmiþtir.

      2. Mâlikî Mezhebi: İmamı, İmam Malikü'bnü Enes'dir. Hicrî 93 (M.711) tarihinde Medîne-i Münevvere'de doðmuþ ve 179 (M.795) tarihinde yine Medîne-i Münevvere'de vefat etmiþtir.

      3. Þâfiî Mezhebi: İmamı, İmam Muhammedü'bnü İdrîs-i Þâfiî'dir. Hicri 150 (M.767) tarihinde Gazze'de doðmuþ, hicri 204 (M.819) tarihinde Mısır'da vefat etmiþtir.

      4. Hanbelî Mezhebi: İmamı, İmam Ahmedü'bnü Hanbel'dir. Hicri 164 tarihinde Baðdat'ta doðmuþ, hicri 240 (M.780-855) tarihinde yine Baðdat'ta vefat etmiþtir.*

      Amelde birer hak mezhep olan yukarıda zikrettiðimiz bu mübârek imamların mezhepleri, Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyas-ı Fukahâ üzerine kurulmuþtur.

      * Peygamberimiz hayatta iken müslümanlar her türlü meselelerini Efendimizden, ondan sonra ise Sahâbe-i Kirâmın büyüklerinden sorup öðreniyorlardı. Mezheb İmamları diye bilinen bu mübârek zatlar dînî meseleler iSahâbe-i Kirâmdan öðrenmiþler ve bunları bir araya toplamıþlardır. Âyet, hadis ve sahâbede bulunmayan hususlarda da kendi görüþlerini yani ictihadlarını bildirmiþler, böylece mezhebler meydana gelmiþtir.

      İslamın Þartları

      İslâm: Resûlullah Efendimiz'in teblið buyurduðu þeyleri dil ile ikrar, kalb ile tasdik ederek Cenâb-ı Hakk'a itâat etmektir.

      İslâm'ın þartı beþtir. Yani İslâm dini beþ esas üzerine kurulmuþtur.

      1. Kelime-i þehâdet getirmek,

      2. Namaz kılmak,

      3. Zekât vermek,

      4. Ramazan orucunu tutmak,

      5. Haccetmek.

      İslamın þartlarını yerine getiren kimseye mümin ve müslüman denir. Bu þartlardan herhangi birini inkâr eden ise dinden çıkmıþ olur.

      Kelime-i Þehâdet

      İslâm'ın birinci þartı olan kelime-i þehâdet þudur:

      „Eþhedü en lâ ilâhe illallâh ve eþhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh“

      Mânâsı:

      „Ben þehâdet ederim ki, Allâh'dan baþka ilâh yoktur. Yine þehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm onun kulu ve resûlüdür.“ 

      Ef'âl-i Mükellefîn

      İslâm dîni akıllı ve bâlið olan müslüman erkek ve kadınlara bazı emir ve yasaklarda bulunmuþtur. Bu emir ve yasaklara teklif, müslümanlara da mükellef denir. Mükelleflerin iþlemeleri veya iþlememeleri gereken þeylere ef'âl-i mükellefîn denir.

      Ef'âl-i Mükellefîn Sekizdir

      1. Farz: Kat'î delil ile sabit olan hükümlerdir ve iki kısımdır:
        a) Farz-ı ayın: Mükellef her müslümanın ancak kendisinin yapması ile yerine gelen amellerdir. Beþ vakit namaz ve oruç gibi.
        b) Farz-ı kifâye: Bazı müslümanların yapmaları ile diðer müslümanlardan mesûliyet kalkan farzlardır. Cenâze namazı ve selâm almak gibi. Eðer böyle bir farzı müslümanlardan hiçbirisi yapmazsa hepsi mes'ûl olurlar.

      2. Vâcip: Farz derecesinde kat'î olmayan delille sabit hükümlerdir. Vitir ve bayram namazları gibi.

      3. Sünnet: Peygamberimizin sözü, iþi ve baþkası yaptıðında hoþ gördüðü þeylerdir. Sünnet ikiye ayrılır:
        a) Sünnet-i müekkede: Peygamberimizin devamlı olarak yapıp, pek az terk ettiði sünnetlerdir. Sabah ve öðle namazının sünnetleri gibi.
        b) Sünnet-i gayri müekkede: Peygamberimizin arasıra yaptıðı sünnetlerdir. İkindi ve yatsı namazının ilk sünneti gibi

      4. Müstehab: Peygamberimizin bazen iþledikleri þeylerdir. Sadaka vermek ve nâfile oruç tutmak gibi.

      5. Mübah: İþlenmesinde sevap, terk edilmesinde günah olmayan þeylerdir. Oturmak, kalkmak, yemek, içmek gibi.

      6. Mekruh: iþlenmesi hoþ görülmeyen ve amelin sevâbını eksilten þeylerdir. Namaz içinde etrafa bakmak gibi.

      7. Müfsid: Baþlanmıþ bulunan bir ibâdeti bozan þeylerdir. Abdestli iken bir yerinden kan veya irin çıkmak, namazda gülmek ve oruçlu iken bir þey yemek gibi.

      8. Haram: İþlenmesi kat'i delille yasak edilen þeylerdir. Alkollü içki içmek, anaya-babaya âsi olmak gibi.

      Namaz

      Cenâb-ı Hakk'a ve Peygamber Efendimiz'e imandan sonra İslâmın þartlarının en büyüðü ve en mühimmi namazdır. Namaz îmânın alâmetidir. Bütün ilâhî dinlerde namaz ibâdeti vardır.

      Namazın farzları onikidir. Namazın dıþındaki farzlarına þart, içindeki farzlarına ise rükün denir.

      Namazın Þartları ve Rükünleri

      Namazın Þartları

      Namazın Rükünleri

      1. Hadesten tahâret,

      1. İftitah tekbiri,

      2. Necâsetten tahâret,

      2. Kıyam,

      3. Setr-i avret,

      3. Kıraat,

      4. İstikbâli-i Kıble,

      4. Rukû,

      5. Vakit,

      5. Secde,

      6. Niyet.

      6. Kaade-i Ahîre.


      Hadesten Tahâret

      Namazın þartlarından birincisi hadesten tahârettir.

      Hades iki kısımdır:

      Küçük hades: Abdesti olmamaktır.
      Büyük hades: Cünüb olmak, ayrıca kadınların lohusa veya hayızlı (aybaþı hâli) olmasıdır.

      Kadın olsun erkek olsun; namaz kılacak kimselerin abdestsiz ise abdest alması, cünüp ise gusletmesi yani bütün vücutlarını yıkamaları þarttır. Kadınların da lohusalık ve aybaþı hallerinden sonra da gusletmeleri farzdır.

      Abdest

      Abdest, belli organları usûlüne göre yıkamaktan ve meshetmekten ibâret dinî bir temizliktir. Pek çok ibâdet abdestsiz yapılamaz. Meselâ: Abdestsiz bir kimse namaz kılamaz, Kâbe'yi tavaf edemez, Kur'ân-ı Kerîme el sûremez. Abdestsiz olduðunu bildiði halde namaz kılan dinden çıkar.

      Abdestin Farzları

      Abdestin farzları dörttür:

      1. Yüzünü yıkamak,

      2. Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak,

      3. Baþının dörtte birini meshetmek, yâni elini su ile ıslatarak baþına sürmek,

      4. Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.

      Abdestin Sünnetleri

      1. Niyet etmek,

      2. Eûzü ve Besmele ile baþlamak,

      3. Evvela ellerini bileklerine kadar yıkamak,

      4. Misvak kullanmak,

      5. Bir âzâ kurumadan diðerini yıkamak,

      6. Aðzına ve burnuna üç kere su vermek,

      7. Kulaðını meshetmek,

      8. Parmaklarını hilâllemek; yâni bir elin parmaklarını diðer elin parmakları arasına geçirip çekmek,

      9. Âzâları üçer kere yıkamak,

      10. Baþını kaplama meshetmek,

      11. Abdesti tertip üzere almak; yâni abdest âzâlarını sırasıyla yıkamak,

      12. El ve ayaklarını yıkamakta parmak uçlarından baþlamak.

      Abdest alırken okunacak birçok duâ olmakla beraber evlâ olan bütün âzâlarını yıkarken besmele çekip þehâdet getirmektir.

      Abdestin Mekruhları

      1. Sað el ile sümkürmek,

      2. Abdest âzâlarından birini üç defadan fazla veya eksik yıkamak,

      3. Suyu yüzüne çarpmak,

      4. Güneþte ısınmıþ su ile abdest almak.

      5. Suyu çok az kullanmak veya israf etmek,

      6. Abdest alırken konuþmak,

      7. Sünnetlerini terk etmek,

      Abdesti Bozan Þeyler

      1. Önden ve arkadan çıkan idrar, kan, meni, gaita gibi necasetler

      2. Vücuttan kan, irin ve sarı su akmak,

      3. Aðız dolusu kusmak,

      4. Delirmek,

      5. Sarhoþ olmak,

      6. Bayılmak,

      7. Arkadan yel çıkmak,

      8. Yan yatarak veya iki ayaðını yana çıkarıp oturaðı boþta kalacak þekilde veya baðdaþ kurarak oturup uyumak. (Oturaðı yere tamamen yerleþtirmek suretiyle uyumak abdesti bozmaz)

      9. Namaz içinde baþkası iþitecek derecede gülmek,

      10. Diþlerin arasından çıkan kan, tükürükle müsâvi veya tükürükten fazla olmak.

      Kan tükürükten az olduðu zaman, abdesti bozmadıðı gibi, traþ olmak, tırnak kesmek de abdesti bozmaz.

      Abdest Nasıl Alınır

      1. Mümkünse kıbleye dönülür, yüksek bir yere oturulur, Eûzü ve Besmele çekilir.

      2. Eller bileklere kadar üç kere yıkanır. Parmaklar birbiri arasına geçirilerek hilâllenir. Parmaktaki yüzük oynatılarak altına su ulaþtırılır. (Resim: 1)

      3. Besmele çekilerek aðıza su alınır. (Resim: 2)
        Varsa misvak kullanıp, yoksa baþ ve þehâdet parmaðıyla diþler ovalanır. (Resim: 3) Aðız üç defa çalkalanır.

      4. Besmele çekilir, burna su verilir. (Resim: 4) Oruçlu deðilse su burnun yumuþaðına kadar çekilip, sol elle burun temizlenir. Bu iþ iki kere daha yapılır.

      5. Abdeste kalb ile niyet edilip, Besmele çekerek avuca su alınıp yüz saç bitiminden çene altına, yan taraflardan da kulak yumuþaklarına kadar yıkanır. Kaþların altı ıslatılır. Bu iþ iki kere daha yapılır. Her yıkamada yüz ovalanır. (Resim: 5)

      6. Besmele çekerek sað kol dirsekle beraber ovalanarak yıkanır. (Resim: 6) Bu iþ iki kere daha yapılır. Sað kolda olduðu gibi, sol kol da üç kere yıkanır. (Resim: 7)

      7. Besmele çekerek sað elle baþın dörtte biri mesh edilir. (Resim: 8) Sonra þehâdet parmaklarıyla sað ve sol kulaklar, baþparmakla da kulaðın arkası meshedilir. (Resim: 9) Elin baþ ve iþâret parmakları hariç, diðer üç parmaklar ile de boyun meshedilir. (Resim: 10)
        Baþın tamamını mesh sünnettir. Buna kaplama mesh denir.

        Kaplama mesh þöyle yapılır:
        Evvelâ, iki el ıslatılır, baþ ve iþaret parmakları ayrı tutulup üç bitiþik ince parmaklar birbirine yapıþtırılır. İç tarafları baþın önünde saçların baþlangıcına konulur. Baþ ve þehâdet parmakları ve avuç içi havada olup, baþa dokundurulmaz. İki el geriye doðru çekilerek meshedilir. Avuçların içi ile baþın yan tarafı, arkadan öne doðru çekerek meshedilir. Sonra iþaret parmakları ile kulakların içi meshedilir. Baþparmaklar da kulak arkasına konulup, kulak arkaları yukarıdan aþaðıya meshedilir. Diðer üç parmakların dıþ yüzleri ile de ense meshedilir. Boðaz meshedilmez.

      8. Besmele ile sað ayaðın ucundan yıkamaya baþlanır. (Resim: 11) Ve ayak parmakları sol elin küçük parmaðı ile hilâllenir. Hilâllemeye sað ayakta küçük parmaktan, sol ayakta ise baþ parmaktan baþlanır ve alttan üste doðru çekilerek yapılır. Sað ayak gibi sol ayak da, besmele ile yıkanır. (Resim: 12)

      Abdestten sonra artan sudan ayakta ve kıbleye karþı birkaç yudum su içilir. 1, 2 veya 3 defa “Kadr sûresi” okumak menduptur.

      Kadr Sûresi

      „İnnaa enzelnâhü fî leyletil kadr.
      Ve maa edrâke mâ leyletül kadr.
      Leyletül kadri
      hayrün min elfi þehr.
      Tenezzelül melâiketü verrûhu fîhâ biizni rabbihim.
      Min külli emrin selâm. Hiye hattâ matla'ıl fecr.“

      Meâli:

      „Hakikat, biz onu (Kur'anı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin (o büyük fazl u þerefini) sana bildiren nedir? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Onda melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle, herbir iþ için iner de iner. O (gece) tan yeri aðarıncaya kadar bir selâmdır.“ 

      Gusül

      Gusül, cünüplük, hayız ve nifastan çıkmak için aðzın ve burnun içini bütün vücutla birlikte yıkamaktır.
      Gusül, cinsi münâsebet, ihtilâm sebebiyle, hayız ve nifasın bitmesiyle icap eder.

      ihtilâm, uyku halinde meninin tenasül uzvundan þehvetle dıþarı çıkmasıdır.

      Guslün Farzları

      Guslün farzları üçtür:

      1. Aðıza su vermek,

      2. Burna su vermek,

      3. Bütün bedeni yıkamak,

      Guslün Sünnetleri

      1. Niyet etmek

      2. Besmele çekmek,

      3. Önce avret mahallini yıkamak,

      4. Önce baþına, sonra sað, daha sonra sol omuzuna üçer defa su dökmek ve her defasında vücudu ovmak,

      5. Avret mahallini örtülü tutmak.

      Gusül Abdesti Nasıl Alınır

    Sünnet üzere gusül abdesti þöyle alınır:

    1. Gusle niyet edilir. Eller yıkanır. Temiz olsalar dahi ön ve arka avret yerleri yıkanır.

    2. Besmele çekilip tam bir namaz abdesti alınır. Yalnız, ayakları altında su toplanıyorsa ayaklar en sonunda yıkanır.

    3. Bu abdesti alırken aðız ve burna su bolca çekilir. Çünkü bu yıkama ile, gusüldeki farz olan aðız ve burna su vermek de yerine gelmiþ olur.

    4. Baþa üç defa su dökülür. Ve her döküþte ovulur. Bu esnada, sakal, bıyık ve saç altına suyu ulaþtırmak lâzımdır.

    5. Sað omuza üç defa su dökülür ve her döküþte vücut ovulur.

    6. Sol omuza üç defa su dökülür ve her döküþte vücut ovulur. Vücut, göbek çukuru dâhil hiç kuru yer kalmayacak þekilde ovularak yıkanır.

    Gusül Abdesti ve Kaplama Diþ Mes'elesi

    Bazı kimselerin, kaplama veya dolgu diþi olanların gusüllerinin câiz olmadıðını ve böylelerinin cünüplükten kurtulamayacaklarını söylediklerine þâhit oluyoruz.

    Hanefî mezhebine göre, gusülde aðız ve burun, bedenin dıþ kısmı kabul edildiðinden yıkanması farzdır. Þâfiî mezhebine göre ise sünnettir.

    Gusledecek kimsenin aðzındaki diþler kaplatılmıþ veya doldurtulmuþsa kaplanan ve doldurulan diþin, kaplama ve dolgunun dıþının yıkanmasıyla gusül tamam olur. Ancak diþler sâbit deðil de çıkarılabilecek þekilde ise, çıkarılması icap eder.

    Bu husus; yara ve sargı üzerine meshin câiz olduðu gibidir. Yaranın üzerindeki sargıyı söküp, altını yıkamak mecburiyeti olmadıðı gibi, diþ için de hüküm aynıdır.

    Kezâ abdestte yüzü yıkamak farz olduðu halde, sakalı sık olan kimsenin sâdece sakalının üzerini yıkamasının kâfi geldiði ve sakalının diplerini yıkamak mecburiyeti olmadıðı gibi, kaplanmıþ diþi söküp veya söktürüp altını yıkamak icap etmez. Kaldı ki, diþte zarûret de vardır.

    Diþ Doldurtma Mes'elesi

    Diþinin birazı çürümüþ veya kırılmıþ olan kimsenin diþini doldurtması veya kaplatması câizdir. Ancak, zarûretsiz, süs olsun diye keyfî þekilde yapmak câiz deðildir.

    Hanefî mezhebi müctehidlerinden İmam Muhammed Rahimehullah'a göre sallanan diþleri altın tel ile baðlatmak, düþen ve çıkarılan diþ yerine altın diþ takmak câizdir.İmâm-ı Âzam Ebû Hanife'ye göre ise altın ile kaplatmak câiz deðil, gümüþ ile caizdir. İmam Ebû Yusuf da (bir rivâyette) İmam Muhammed gibi buyurmuþtur. Altın ile kaplamada İmam Muhammed'in ictihadiyle amel edilebilir. Âlimler imameyn'in (İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'in) ictihadı üzerine fetvâ vermiþlerdir.

    Ayrıca Osmanlı ulemasından, Þeyhulislam Uryanizâde, diþ doldurmak için ve Þeyhulislam Mûsâ Kâzım Efendi de, altın diþ takmak için fetva vermiþlerdir.

    İslâm dininde, kolaylık yapacaðız diye, þerîatin cevâz vermediði bir hususa, elbette caizdir denilemez. Fakat caiz olan bir mesele için de, câiz deðildir denilerek zorluk çıkarılamaz.

    Teyemmüm

    Teyemmüm, Abdest almak veya gusletmek için suyun bulunmaması veya kullanılamaması hâlinde, hangi maksatla teyemmüm edeceðine niyet edip ellerini toprak cinsinden bir þeye iki defa vurarak, birincide yüzünü, ikincide dirseklerine kadar ellerini meshetmektir.

    Teyemmümün Farzları

    Teyemmümün farzı ikidir:

    1. Niyet,

    2. İki darp (vurmak) ve mesh.

    Teyemmüm Nasıl Yapılır

    Bir müslüman gusletmek, yahut abdest almak için su bulamazsa veya bulduðu suyu kullanmasına hastalıðının þiddetlenmesi, düþman tehlikesi vesâire gibi ciddî bir mâni mevcutsa, niyet ederek toprak cinsinden bir þeyle teyemmüm eder.

    Þöyle ki; Niyet edip Eûzü -Besmele çekerek bir defa ellerini toprak veya toprak cinsinden bir þeye vurup ileri-geri sürter. Onunla yüzünü mesheder. İkinci defa ellerini aynı þekilde vurup, ileri - geri sürter. Evvelâ sað, sonra sol kolunu mesheder.

    Teyemmüm alırken parmaktaki yüzüðün çıkartılması yüzüðün yerinin de meshedilmesi ve parmak aralarının hilâllenmesi zarûrîdir.

    Mestler Üzerine Mesh

    Erkek ve kadın müslümanlar için, mestler üzerine meshetmek câizdir.

    Bunun için þu þartlar gereklidir:

    1. Mestler, abdestli iken giyilmiþ olmalıdır.

    2. Mestler topuklarla birlikte ayakları örtmeli ve en az 12 bin adım yürünebilecek vasıfta olmalıdır.

    3. Mestlerin hiç birinde, (ayak parmaðının en küçüðü ile) üç parmak miktarı delik ve yırtık bulunmamalıdır.

    4. İçine kolayca su almayacak þekilde ve baðlamak-sızın ayakta duracak kadar kalın olmalıdır.

    5. Mest giyilecek ayaðın ön kısmından, en az üç el parmaðı geniþliðinde bir yer bulunmalıdır. (Bir ayaðı kesilmiþ ve sadece topuðu kalmıþ bir kimse, diðer ayaðına da meshedemez).

    Meshin Miktarı

    Meshin farzı, mestin ön kısmından üç serçe parmaðı kadar bir yeri ıslatmaktır. Sünnet üzere yapılan mesh ise, ıslatılan el parmaklarını açarak, ayaðın ucundan itibaren mestin koncuna doðru çekmektir.

    Meshi Bozan Þeyler

    1. Mestin ayaktan çıkması,

    2. Mestler ayakta iken, ayaklardan birinin ekserisinin ıslanması,

    3. Mesh müddetinin dolması. (Mest giyen kimse seferî deðilse, mestini giydiði andaki abdestinin bozulmasından itibaren 24 saat, seferî ise 72 saat mesheder.)

    Ayrıca, abdesti bozan her þey meshi de bozar. Bu sebeple, mestin müddeti henüz bitmemiþse yeniden alınacak abdestte mestlere yeniden mesh yapılır.

    Namazda Okunan Bâzı Sûre ve Âyetler

    Sûreler, latin harflerinden okunacaðı zaman aþaðıdaki iþâretlere dikkat edilmesi zarûrîdir: âa: a harfi ince bir þekilde çekerek okunacak, aa: a harfi kalın ve çekerek okunacak, üü: ü çekerek okunacak. ii: i çekerek okunacak, altı çizgili h boðazdan hırıltılı olarak çıkarılacak, altı çizgili s ve z harfleri peltek okunacaktır.

    Fâtiha-i Þerîfe

    „Euuzü billâahi mineþþeytaanir raciym
    Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

    Elhamdü lillâahi rabbil aalemiyn
    Errahmâanir rahıym
    Mâaliki yevmiddiyn
    İyyâake na'büdü ve iyyâake nesteıyn
    İhdine's-sıraatal müstekıym
    Sıraatalle
    ziyne en amte aleyhim
    Gayril meðduubi aleyhim veled daaaalliyn
    ..Aamiyn..“

    Meali:

    „Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla... Hamd, âlemlerin Rabbı, Rahmân, Rahîm ve dîn gününün sâhibi olan Allâh'a mahsustur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizi doðru yola, kendilerine nîmet verdiklerinin yoluna ilet, gadaba uðrayanlarınkine, sapıklarınkine deðil.“

    Âyetü'l-Kürsî

    Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

    Allâahü lâaa ilâahe illâa hüvel hayyul kayyüum
    Lâa te'
    huzühüü sinetüv velâa nevm
    Le hüü mâa fissemâavâati ve mâa fil ard
    Men zellezii yeþfeu ındehüü illâa bi iznih
    Ya'lemü mâa beyne eydiyhim vemâa halfehüm
    Velâa yühıytuune biþey im min ılmihii illâa bi mâa þâaaae
    Vesia kürsiyyühüs semâavâati vel erda
    Velâa yeüüdühüü hıfzuhümâa
    Ve hüvel aliyyül azıym.“

    Meali:

    „Allâh odur ki, kendiden baþka ilah yoktur. O hay ve kayyumdur. Kendisini ne uyku yakalar ne de uyuklama... Semâvat ve arzda bulunanların hepsi onundur. Onun izni olmadan katında hiçbir kimse þefaat edemez. O kullarının yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir. Onun ilminden ancak dilediklerini kavrayabilirler. Onun kürsisi gökleri ve yeri kucaklayacak kadar vâsi'dir. Bunları muhafaza ona aðır da gelmez. O, çok yüce, çok büyüktür.“


     

    İnþirah Sûresi (Elem neþrahleke...)

    „Bismillâahi'r-rahmâani'r-rahıym.

    Elem neþrahleke sadrek
    Ve veda'nâa anke vizrek
    Elle
    zii enkada zahrek
    Ve rafa'nâa leke zikrek
    Fe inne meal usri yüsran inne meal usri yüsraa
    Fe izâ feraðte fensab
    Ve ilâa rabbike ferðab“

    Meali:

    „Þerh etmedik mi? (Açıp geniþletmedik mi senin saadetin için) göðsünü. Ve sırtına aðır basan (seni üzüp zayıf düþüren) aðır yükü senden indirmedik mi? Ve yükseltmedik mi senin zikrini. Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet o (bir) zorlukla beraber (iki) kolaylık var. Ohalde boþaldın mı, yine kalk yorul. Ve ancak rabbine raðbet et, hep ona yönel.“

    Fîl Sûresi (Elemtera...)

    „Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahıym

    Elemtera keyfe feale rabbüke bi eshaabil fiyl
    Elem yec'al keydehüm fii tadliyl
    Ve ersele aley him tayran ebâabiyl
    Termiyhim bi hıcâaratim min sicciyl
    Fecealehüm Ke asfim me'küül“

    Meali:

    „(Habîbim) Rabbinin fil sahiplerine nasıl (muâmele) ettiðini görmedin mi? O, bunların plânlarını boþa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine sürü sürü kuþ(lar) gönderdi ki, bunlar onlara piþkin tuðladan (yapılmıþ) taþ(lar) atıyor(lar)dı. Derken (Allâh) onları yenik ekin yapraðı gibi yapıverdi.“

    Kureyþ Sûresi (Liiylafi...)

    „Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

    Li iylâafi kurayþin iylâafihim rihleteþ þitâaaai vessayyf
    Fel ya'büdüü rabbehâa
    zel beytillezii et 'amehüm min cuuıv ve âamene hüm min havvf“

    Meali:

    „(Bari) Kureyþ emn ü selâmete, kıþ ve yaz kendilerini seyrü seferde esenliðe (ve garantiye) kavuþturduðundan dolayı, þu beytin (Kâbe'nin) Rabbine ibâdet etsinler onlar. (O Rab ki,) onları açlıktan (kurtarıp) doyuran, kendilerine korkudan eminlik verendir o.“

    Mâûn Sûresi (Eraeytellezii...)

    “Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

    Eraeytellezii yükezzibü biddiyn.
    Fezâalikellezii yedü'ul yetiym
    Velâa yehuddu alâa ta'aamil miskiyn
    Feveylül lil musalliyn
    Elleziyne hüm an salâatihim sâahüün
    Elleziyne hüm yüraaa üüne ve yemneuunel mâauun“

    Meali:

    „Dini yalan sayanı gördün mü? İþte yetimi unf ü þiddetle iten, yoksulu doyurmayı teþvik etmeyen odur. Fakat veyl! Namaz kılanların vay hâline ki, onlar namazlarından gaafildirler, onlar riyakârların tâ kendileridir. Zekâtı da men'ederler onlar.“

    Kevser Sûresi (İnnâ a'taynaa...)

    „Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

    İnnâa e'taynâakel kevser
    Fesalli li rabbike ven har
    İnne þâa nieke hüvel ebter“

    Meali:

    „(Habîbim) hakikat, biz sana, Kevseri verdik. O halde Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Sana buðz eden (yok mu? İþte asıl) zürriyetsiz olan þüphesiz ki odur.“

    Kâfirûn Sûresi (Kulya...)

„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

Kul yâa eyyühel kâafiruun
Lâa e'büdü mâa te'büdüün
Velâa entüm aabidüüne mâa a'büd
Velâa ene aabidüm mâa abedtüm
Velâa entüm aabidüüne mâa e'büd
Leküm diynüküm veliye diyn“

Meali:

„(Habîbim þöyle) de: Ey kâfirler, ben, sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Benim (kendisine) ibâdet (de devam) edeceðime de siz kulluk ediciler deðilsiniz. Ben (zâten) sizin taptıklarınıza (hiçbir zaman) tapmıþ deðilim. Siz de benim kulluk etmekte olduðuma (hiçbir vakit) kulluk ediciler deðilsiniz. Sizin inandıklarınız size, benim dinim bana.“

Nasr Sûresi (İza caa e...)

„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

İzâa câaaae nasrullaahi vel fethu
Ve raeytennâase yedhu-lüüne fii diynillâahi efvâacâa
Fesebbih bihamdi rabbike vesteðfirhü
innehüü kâane tevvâabâa“

Meali:

“Allâhın nusreti ve fetih gelince, sen de insanların cemaat cemaat Allâh'ın dinine girdiklerini görünce hemen Rabbini hamd ile tesbih (ve tenzîh) et. Onun yarlıðamasını iste. Þüphesiz ki o, tevbeleri çok kabul edendir.“

Leheb Sûresi (Tebbet...)

„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

Tebbet yedâaa ebiylehebivve tebbe
Mâa aðnâa anhü mâalü-hüü ve mâa keseb
Se yaslâa nâaran zâate leheb
Vemraetühüü hammâaletel hatab
Fii ciydihâa hablüm mim mesed“

Meali:

„Ebû Leheb'in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu (helâk oldu ya). Ona ne malı, ne kazandıðı fayda verdi. Alevli bir ateþe girecek o. Karısı da (hem) odun hammalı olarak. (Karısının) boynunda bükülmüþ bir ip olduðu halde.“

İhlâs Sûresi (KulhüvAllâh...)

„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

Kul hüvellâahü ehad
Allâahüs samed
Lem yelid ve lem yüüled
Velem yeküllehüü küfüven ehad“

Meali:

„De ki: O Allâh, birdir. Allâh Samed'dir. O doðurmamıþ ve doðurulmamıþtır. Hiçbir þey ona eþ veya denk deðildir.“

Felak Sûresi (Kul euuzü birabbil felak...)

„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

Kul euuzü birabbil felak
Min þerri mâa halak
Ve min þerri ðaasikın izâa vekab
Ve min þerrin neffâasâati fil 'ukad
Ve min þerri haasidin izâa hased“

Meali:

„De ki: Sabahın Rabbine sıðınırım, yarattıðı þeylerin þerrinden, karanlıðı çöküp bastıðı zaman gecenin þerrinden, düðümlere üfürenlerin þerrinden. Ve haset edenin, haset ettiði zaman þerrinden.“

Nâs Sûresi (Kul Euuzü birabbinnaas...)

„Bismillâahi'r -rahmâani'r-rahıym

Kul euuzü birabinnâas
Melikinnâas
İlâahinnâas
Min þerril vesvâasil hannâas
Ellezii yüvesvisü fii sudüürinâas
Minel cinneti vennâas“

Meali:

„De ki: Sıðınırım insanların Rabbine, insanların (yegâne) mâlikine, insanların ma'bûduna, o sinsi þeytanın þerrinden, ki o, insanların göðüslerine daima vesvese verendir. (O þeytan) gerek cinden, gerek insandan (olsun).“




Powered by WB4.DE, dem gratis Homepage Provider

Verantwortlich für den Inhalt dieser Seite ist ausschließlich
der Autor dieser Homepage. Mail an den Autor


www.My-Mining-Pool.de - der faire deutsche Mining Pool